Bu Blogda Ara

15 Aralık 2012 Cumartesi

Huzursuzluğun kitabı


"Bir kitap okuduğum ve hayatım değişti" çok iddialı bir söylem olması dolayısıyla bu cümleyi kullanmaktan kaçınırım her zaman fakat kitapların insanın yaşamına kimi zaman ufak dokunuşlarla, kimi zaman da insanlardaki yerleşik algıyı tamamen ters düz eden yönüyle belli bir yaptırım gücünün olduğuna inanırım. Kendimde hangisinin ağır bastığını farkedemeyecek kadar beni muallakta bırakan bir kitap bu okuduğum, Tatar Çölü.. Fakat emin olduğum bi'şey var ki; şairin “Döndüm ki döndüğüm yerde değilim" dediği ölçüde sizde de iz bırakacak ve kendinizi farklı bir konumda konumlandırma ihtiyacı doğuracak bir kitap bu. Eğer ki hayatınıza yön verme açısından bir dönemeçten geçiyorsanız sizi karar verme yönünde daha da cesaretlendirecektir, yok eğer çok sıradan, rutin bir hayatsa sürdüğünüz sizde hayatınızda değişikliğe gitme yönünde zorlayıcı etki yaratacaktır. Huzursuzluğun kitabı bir nevi.  



 Kitabın konusu hakkında işin detayına girmeden yüzeysel bilgi vereyim dedim fakat her zaman yaptığım gibi roman özeti çıktı ortaya. Hiç beceremem bu işi nedense. Neyse bu açığımı, olayın çerçevesini çok daha iyi çizmiş olan kitabın tanıtım bülteninden yararlanarak kapatayım:
 “İç karartıcı Bastiani Kalesi’ne vardığında genç teğmen Giovanni  Drogo tarifsiz bir sıkıntıya kapılır. İlk görev yeri olan bu kaleyi bir gece bile kalmadan terk etmek ister, ama harekete geçemez. Sonunda en fazla dört ay kalabileceğine karar verir. Alışkanlıkların uyuşturucu etkisi, askerlik gururu, gündelik ritüellerle dolan bir hayat boşluğuna bağlanması ve Tatar Çölü’nün vahşi cazibesi bu dört ayı yıllara çevirir. Giovanni Drogo kimsenin gelip geçmediği, öte tarafında ne olduğunu kimsenin bilmediği bir çöl sınırını beklemeye bırakır kendini...”



 Kitabı ilk aldığımda bu tanıtım bültenini okumamla, bitirişimdeki kafamda beliren olay örgüsü tamamen eşdeğerdi. Zira kitabın ön plana çıkan ve bu eseri "kimilerince" klasikler arasına sokan yönü olaydan ziyade(ki zaten Drogo'nun beklentilerine dair duyduğu heyecanlarından/umutlarından, bazen de bunları takıntı haline getirip yanılgılara düşmesinden kaynaklı kalp atışlarımızın küçük atışlarını duyumsamamız dışında fazla bir atraksiyon yok) varolan durumu müthiş işleyişi, insana bahşedilen gurur ve onur gibi duyguların kimi zaman insanın eylemlerinin nasıl öznesi konumuna geldiklerini, kahramanlarının ruh tahlillerindeki başarısı ve hakikati insanın suratına tokat gibi çarpan müthiş sonu.. Ama en çok da Buzzati'nin zihni kışkırtıcı "düşünce zehirlerini" beyninize bir kere atmış olması.. Nelerin gelgitini yaşamıyor ki insan? Buradaki sihir kuşkusuz ki Buzzati'deki müthiş alegori yeteneği. Şöyle ki; kitapta verilen Bastiani Kalesinin bugün hayatımızdaki izdüşümü kuşkusuz modern hayat ve onun dayattığı/belirlediği ölçüde bize sunduğu yaşam koşulları. Alışkanlıkların rahatlığından, insanın yazgısına olan teslimiyetinden doğan tepkisizleşmesinden, ritüel hayatın tamahkarlığından, risksiz hayat tasavvurları/hareketlerinden ve tüm bu sıkıcı hayat dayatmalarından kurtulmanın imkansızlığına olan inançtan çevrelenen bir kale.. Giovanni Drogo'nun ruh haliyse bugün ki modern insanın içinde yaşadığı haleti ruhiyenin yansımasıdır adeta. Bu yüzden hepimiz Giovanni Drogo'yuz bir parça, Bastiani kalesinde yaşayan. Şuan bu satırları okuyan kişiye şiddetle tavsiyemdir bu kitap, okuyanlar da bir daha okusun bence, beni her okunuşta yeni bir şey bulunabileceğine ikna etti çünkü..  Bu zamana kadar okuduğum ve beni ciddi anlamda etkileyen kitaplar listesinde rahatlıkla ilk 5’e girer ve kitaplığımdaki “has kitaplarım” bölümüne girmeye hak kazandı.