Yaşar Kemal'in büyüklüğünü kitaba başladığımız an; tasvirleri ve betimlemeleriyle çepeçevre ördüğü mekanı kurgulayışı ve o coğrafyayı sanki eli omzumuzda babacan bir tavırla bize tanıtır gibi tatli bir kafa karışıklığıyla sezinleriz. Böylesi bir dünya gerçek mi, kurgu mu hiç sorgulamayız dahi. Kendimizi Çukurova'nın uçsuz bucaksız sarı yalımına bırakıveririz usulca. Bunu İnce Memed'den gayri hiç bir kitapta yaşadığımı hissetmedim.
Hayatı mücadeleye yazgılı, bir 'mecburi adam' İnce Memedle mücadeleye başlarız. İlkeleri, kaideleriyle 'zoraki bir eşkıya' olan İnce Memedin birinci kitapta serüvenini damarlarımızda çakılların çağıldaması, kasıklarımızda ağrı ve Memedin soluğunu ensemizde hissederek okuruz adeta. Kitaptan başımı her kaldırdığımda dilimin ucunda İnce Memed'in türküsünün(Grup Yorum) yer edinmesinin ontolojik bir açıklaması var mıdır, bilmiyorum.
Benzeri sorunları kendi içinde tekrar üreterek ilerleyen ve her seferinde 'yaşam alanını' genişleten bir tahlil ve deney perspektifiyle o dönemin Türkiye toplumuna tutulmuş bir aynadır aynı zamanda İnce Memed. Burada sıradan köylüden ağalara, yöneticilerden kolluk güçlerine ve bu karakterler paralelinde pragmatist köylü hallerini, topluma henüz sirayet etmemiş yeni Cumhuriyet devrimlerini, işgüzar bürokratları ve aklı Osmanlıda kalmış ve yeni ülkenin ve onu var eden tüm unsurlarına büyük hınç besleyen bürokratları(bana çok çarpıcı gelen Kaymakam örneği) örnekleriyle güçlü sosyolojik damar barındırır.
Modern Bir Dengbej:Yaşar Kemal
İnce Memed'in okurken bir kaç kez düşündüğüm üzere Yaşar Kemal'in bendeki değeri herhangi büyük bir yazardan öte sözlü geleneğin canlı bellekleri olan Dengbejlerin yanındadır ancak. Öyle ya, bir çatışma anının kesif barut kokusunu içimize çektiğimiz, bir aşk halinin tüm heyacanı ve tedirginliğinden avuçlarımızı terleten, güzellik havsalamızı zorlar derecede yağız bir atı kurgulayıp bizi efsunlayan bir sese ancak bir dengbejin klamında rastlayabiliriz. Bu yönüyle Yaşar Kemal bir romancıdan öte bir destan yazarıdır. Bu düşümcelerimi tetikler nitelikle olan Yaşar Kemal'in Ahmede Xani, Faqiya Teyran hayranlığı ve çeşitli vesilelerle kendisinden 'Kürtlerin Homeros'u olarak bahsettiği Evdale Zeynike'den etkilendiğini ve öylesi müthiş hikayeleri arı bir yalınlıkta anlatma kudretini ancak bu tür kadim bir gelenekten beslenerek anlatabileceğini düşünüyorum. Öyle ki bir dengbejin stranını o nüktedan tavrıyla düzeltecek kadar hakimdir Kürtçeye ve hikayelerine..
Ayrıca meselleri ve kisileri hayvan donuna girdirerek anlatmak Dengbejlik ve Kürt Destanlarının özelliklerindendir. İnce Memed'e takılan Şahin lakabı ile, Mehmed Uzun'un Roni Mina Evine, Tari Mina Mirine(Aşk gibi aydınlık, Ölüm gibi karanlık) kitabında karakterlerin Baz(Şahin) ve Kevok(Güvercin) adları taşıması bu iki değerli yazarın beslendikleri kaynakların ve hitap ettikleri sesin ortaklığını göstermesi açısından dikkatimi çeken diğer benzerliklerden.
Doğayla İlişkisi
"Sinema romana çok şey verdi. Ben başka bir şey yaptım; mesela bir plan alalım sinemada, bir adam duruyor. Ne kadar gidiyor arkası, biliyor musunuz? Su var, böcek var, güneş var, kuş var, ışık var, ağaç var, yaprak var, meyve var. Binlerce şey var. Şimdi bir roman yazıldığı zaman doğanın içindeki insan böyle bir yoğunlukta olmalı. Romanda yapmak istediğim şeylerden biri de bu oldu."
Yaşar Kemal'in doğayla kurduğu yazınsal ilişki eşine pek rastlanır türden değildir. Onun dünyasında doğanın her bir parçası denk düzeyde söz hakkına sahiptir. O an mekanda varolan tüm nesneler varlıklarının tabii hareketiyle birer kahramana dönüşürler ve kendilerini bize anlatırlar. Bu meziyetiyle Yaşar Kemal'in yeri tam da Tolstoy'un yanıdır bana kalırsa. Yazarın cinayet anında bir kelebeğin hareketlerini ıskalamayacak düzeyde çarpıcı gözlemci yeteneği, o satırları okurken beni ürperttiğini çok derinden hissetmiştim.
"Kocaman turuncu bir kelebek bir böğürtlen dalına konmuş, kanatlarını dikip birbirine yapıştırmış, ayaklarıyla kocaman mavi başını, pörtlek gözlerini sıvazlıyor. Zeynel yalnız turuncu kelebeği, onun gözlerini, sıvazlamasını, ince ayaklarını görüyordu. Kelebek de hiç uçmuyordu. Rahat, orada öyle duruyordu. Pembe bir böğürtlen çiçeğinde arıya benzer, uzun, çelik yeşili, sokan bir sinek kaldı. Sineğin mavisi gittikçe çelikleşiyor, parlıyordu.
"Öldürmeyin beni."
Muslu tabancasını çekti, Zeynel'in kafasına iki el ateş etti. Zeynel olduğu yere devriliverdi. Süleyman da Ahmet de ikişer el ateş ettiler.
Turuncu kelebek tabancaların sesinden havalanmış, bir sığırkuyruğuna konmuş, oradan da kalkıyordu. Konuyor kalkıyor, konuyor kalkıyordu. Sonra iyice havalandı, yüreği büklüğün üstüne çıktı, yükselip alçalarak günbatıya doğru uçtu gitti."
Muslu, "geberdi," dedi." (İnce Memed 2 & 310-311 syf)
Yazarın herkesçe pek dillendirilen, artık neredeyse modern bir mottoya dönmüş olan "o güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler" sözünde de belirgin olduğu üzere, insanlara isnat ettiği sıfatlandırmayı hayvanlara da atfetmekten imtina etmeyen güzel bir insandan bahsediyoruz. Benliğimize işlediğin "imi timi belirsiz olmak" gerçek anlamda sende hayat buldu belki ama seni hiç bir zaman unutmayacağız..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder