Bazı futbolcular vardır yıllarca üst düzey performans sergilemelerine rağmen gerek kendi istekleri, gerekse kendilerine büyük takım yakıştırılmaması nedeniyle kariyerlerinde büyük takımda oynama fırsatını yakalayamazlar.Bu kategoriye uygun olarak Antonio Di Natale, Clint Dempsey, Tim Cahill ilk aklıma gelen isimler.Bazı futbolcular da vardır talih onlara erken,henüz kariyerlerin başında güler. Güler ama bu oyuncular verilen bu fırsatı değerlendiremeyip bu takımlarda kalıcı olamazlar. Buna Oğuz Atay’ın o müthiş eserinin adıyla Tutunamayanlar diyebiliriz. Bu düşüşü yaşayan futbolcuların bir daha başka takımlarda da tutunamaması muhtemeldir. Ama bazıları da vardır ki bu deneyimlerinden ders alıp tekrar o noktalara gelme hırsıyla tutunurlar bu oyuna. Bu yazımda son yıllarda dikkatimi çeken bu türden oyuncuları yazacağım.
Klass Jan Huntelaar
“Bebek yüzlü golcü” tanımına en çok yakışan oyuncudur bence. Klasik Ajax politikalarının sonucu olarak ortaya çıkmış ve ve Avrupa futboluna “Modern Forvet” imzasıyla sunulan genç yıldızdı zamanında. Son vuruşlarındaki Allah vergisi yeteneğinin dışında topu çok iyi kullanabilmesi, kanatlarda görev alabilmesi, etkili serbest vuruşları gibi ek özellikleriyle yeni bir forvet tanımını çıkardı karşımıza. Ajax’ta 2. sezon da aynı istikrarını sürdürmesinden sonra büyük kulüplerin kafasındaki “Acaba?” sorusunu yanıtlanmış oldu ve o yıl Real Madrid’in yolunu tuttu. Orada hiçte fena olmayan bir performans sergilemesine rağmen gerek beklentinin yüksek olması, gerekse yeni Başkan Florentino Perez’in kulüpteki Hollandalılar grubunu dağıtmak istemesinden dolayı Milan’ın yolunu tuttu. İtalya Ligi Huntelaar’ın oyun tarzının inceliklerini barındırmayacak kadar yumuşak-açık bir lig olmadığından orada da beklentilerin altında kaldı. Bu 2 büyük hüsrandan sonra Huntelaar’a “Küçük Takım Topçusu” bakış açısıyla bakılmaya başlandı. Ama Huntelaar, Ajax yıllarının tesadüf olmadığını göstermek için Ajax’tan da gelen teklifi reddederek çok doğru bir kararla Schalke 04’ün yolunu tuttu,bu çok iyi bir tercihti, zira Bundesliga; Erediviese gibi açık-atak futbolun oynandığı deyim yerindeyse tam Huntelaar’lık bir ligdi.Nitekim Huntelaar kendine olan güvensizliği orada ilk sezonundan üzerinden attı. Ve bu sezon Raul gibi bir usta golcünün de yanında Ajax yıllarına nazire yaparcasına bir sezon geçiriyor. Şuan 18 golle Bundesliga’da gol krallığında 1. sırada. Huntelaar’ın bu performansını sürdürmesi halinde Büyük kulüplerde yarım kalan işini tamamlayacağa benziyor.
Maxi Lopez
Bizde artık kalıplaşmış bir söz vardır,büyük takımlara gidip orada kendini kaybeden futbolcular için “Onu karı-kız hayatı bitirdi” diye. Maxi Lopez’in durumunu da buna benzetebiliriz. Erken gelen bir şöhretin ardından bu işlere girmesi,hele hele Google’a “Maxi Lopez” yazmadan sevgililerinin isminin çıkması bu durumun en açık kanıtıdır. Ee tabi bu durum onun Barcelona gibi bir takımda tutunmasına olanak sağlamıyordu. Sonrasında hiç olmayacak bir yere Rusya’ya Dinamo Moskova’ya transfer oldu. Rusya’nın ülkesi Arjantin’le olan taban tabana zıt doğal-sosyal-kültür farklılıkları nedeniyle orada da kariyerini bir adım daha geriye götüreceği düşünülüyordu. Fakat Maxi kalitesiyle bu tezi kısmen yanıltsa da o soğuk diyarlarda daha fazlasını yapamadı ve Gremio’ya kiralandı. Memleket havası iyi gelmiş olacak ki orada çok parlak bir performans sergiledi ve bu başarısının mükafatını Catania’ya transferiyle aldı. Catania’da son 2 sezondur kendinden hep beklenen ama bir türlü veremediği performansı sergiliyor ve bu performansıyla büyük takımlara göz kırpıyor. Son zamanlarda Milan’ın 1.numaralı transfer hedefi olduğu söyleniyor ve bu transferin gerçekleşmesine kesin gözüyle bakılıyor. Bakalım Maxi Lopez Milano ‘da neler yapacak?
Burak Yılmaz
Bu hikayelerden biri ve belki de en çarpıcısı bizim ülkemizden. Burak Yılmaz hakkında uzun uzadıya bilgi vermeye hiç gerek yok, zira bu aralar şehir efsanesi gibi TV’lerde bu hikayesi dolanıyor. Sadece şunu söylüyeyim Burak Yılmaz Beşiktaş yılları dışında harcanan değil, daha çok kendini harcayan bir genç yetenekti. Fenerbahçe sonra Trabzonspor’a gitmesi “Bak bir genç yetenek daha kaybettik” yorumlarına sebep oldu. Fenerbahçe’nin Trabzonspor’dan aldığı Gökhan Ünal’ın transferinde Burak Yılmaz’ı kullanması ve +3.5 Milyon EURO bonservis bedelini vermesi Burak’ın geldiği konumu gösterir nitelikteydi. Bu saatten sonra Burak’ın oturup düşünmesi gereken zamanlardı ve Burak 3 büyüklerin yanında hep “Öteki” gözüyle bakılan Trabzonspor’da yeniden doğdu. Son 2 sezon ki müthiş performansıyla Arda sonrası ligde “En İyi Yerli” gözüyle bakılıyor ve Milli Takımında 1. forveti konumuna yükseldi.Bu sezon sonunda bence artık Trabzon'daki misyonunu tamamlar ve takım ayrılır. Eski tecrübelerin vermiş olduğu doymuşlukla tekrar 3 büyüklere gitmek isteyeceğini sanmıyorum. Avrupa’da Tottenham, Atletico, Valencia gibi 2.kademe takımlara gitmesi durumunda çok başarılı olacağını düşünüyorum.
Sebastian Leto
Avrupa yollarına erken düşen Güney Amerikalılardan. Liverpool’un John Arne Riise sonrası o mevkiiye düşündüğü ve hüsranla sonuçlanan 3 Güney Amerikalı oyuncusundan biri. (Fabio Aurelio ve Emiliano İnsua ile birlikte) O zamanları anımsamaya çalışıyorum da Galatasaray maçlarından hatırladığım kadarıyla sol bekte oynatılıyordu ve ileri çıkışları çok iyiydi fakat topu ayağında çok tutuyor olması çoğu zaman böylesine büyük takımlardan yollanma sebebi olur. Ve öyle de oldu, Olympiakos’a kiralandı.Orada Yunanlar bu özelliğini kullanarak Sol Açık oynattılar ve çok iyi verim aldılar. Kiralık sözleşmesi bitiminde Liverpool’un o mevkiiye Andrea Dossena’yı almış olması Leto’yu gözden çıkardı. Ve Olympiakos’un ezeli rakibi Panathinaikos, misilleme yaparak oyuncunun Liverpool’dan bonservisini aldı.Yunan Ligini çok iyi takip etmiyorum fakat huyumdur Youtube’den merak ettiğim oyuncuların videolarını sık sık izlerim. Geçen merak edip birkaç videosunu izledim de takımının beyni olmuş durumda. Takımda sınırsız bir serbestlikle çok rahat hareket edebiliyor ve ağır Yunan defansları arasında çok iyi iş yapıyor. Pana’daki bu etkili 2 sezonundan sonra eminim ki artık tekrar hatırı sayılır bir takımın yolunu tutucaktır.
Manuel Fernandes
Yine bizden bir hikaye.. Ortasahada tek adres Manuel Fernandes.:) Kendisin yıllar yıllar önce Hollanda’daki Gençler Şampiyonasında izleyip,hayran kalmıştım.O topa hakimiyeti,bileklerini kullanışı,mücadelesi,enerjisiyle kesinlikle büyük yıldız havasını fazlasıyla veriyordu.Çok geçmeden turnuva sonrası Valencia da benim kendisinde görmüş olduğum o ışığı görmüş olacak ki 18 Milyon $ gibi bir meblağ ödeyerek kadrosuna kattı oyuncuyu. Orada ilk 11’de sık sık şans bulmasına rağmen bilemediğim sebeplerden dolayı 2 kez Everton’a kiralandı.Bu ayrılıklar sonrası Valencia o bölgeyi Ever Banega, Mehmet Topal, Alberto Tino Costa, Hedwiges MAduro gibi oyuncularla doldurarak bir nevi Fernandes’e artık bu takımda yeri olmadığını söylüyordu. Sonrasında Beşiktaş’a Portekiz Çetesinin “Hadi beyler toplanıyoruz” der gibi Almeida ve Simao ile giriş yaptı. İlk dönemlerinde bariz bir etkinliği görülmedi fakat oyuncu Beşiktaş’ı sevmişti,taraftarı sevmişti,ülkeyi sevmişti ve 2. dönem burada kalıcı olmak için vites yükseltti. Bu oyunu onun gerçek kalitesini gösteriyordu. Beşiktaş da müthiş bir transfer başarısıyla 2 Milyon $ gibi bir paraya oyuncunun bonservisini aldı. Sonrasında Fernandes “Nasıl olsa kapağı attık buraya” rahatlığıyla hareket ederken bir anda kendini kadro dışı gördü.Ve sonrasında kafasına dank edip bu son şansı olduğunu anlayınca içindeki gerçek Fernandes’i çıkardı ortaya. Özellikle şu son dönemlerde Quaresma’nın da yokluğunda takımda rotayı eline almış, takımı yönlendiren isim konumunda. Bu performansını devam ettirmesi durumunda Beşiktaş onu elinde zor tutacaktır. Ama bu durumda bile kendisinden kazanılacak bonservis bedeliyle ortaya çok iyi bir transfer başarısı çıkacaktır.
Sebastian Giovinco
Belki Giovinco’nun hikayesi biraz bunlardan farklı olabilir ama genel olarak o da bu statüye girecek bir oyuncu. Juventus’taki ilk yıllarında müthiş bir hengameyle "büyük yıldız olacak bu" diyerek pazarlanmaya çalışıldıysa da bu beklentilerin çok altında kaldı. Ama bunu sadece oyuncuya yıkmak haksızlık olur, kulüpte de yeterince forma şansı bulamıyordu. Sonrasında kendisinde şuanlık Juve’de oynayacak oyuncu kapasitesi görülmediğinden olsa gerek İtalya’daki Co-Owned sistemiyle Parma’ya yollandı. Parma’da kısa süre içinde kendini gösterdi ve takımın atak yönünü yöneten isim oldu ve gerçek kalitesini ortaya koymaya başlıyordu. Özellikle kendisine güvenmeyip yollayan Juventus maçlarında ekstra formuyla dikkat çekip,takıma bir nevi mesaj yolluyordu. Juventus da oyuncunun oynadığı sol kanat sıkıntısını çekiyor kaç senedir. Alınan Simone Pepe, Eljero Elia, Emanuel Giacherini, Milos Krasic gibi oyuncuların hiçbiri bekleneni veremedi. Ve bu durum Giovinco için geri dönüş yolunu kolaylaştırıyor. Ben Giovinco’nun Juventus’a geri dönerek o mevkideki formayı alıp bir daha bırakmayacağını düşünüyorum. Bakalım zaman ne gösterecek..
Mehmet Nuri Aslankan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder