Bu Blogda Ara

13 Ağustos 2012 Pazartesi

Susmalı



 Son günlerde yaşadıklarım çok farklı. Yazmaya dair yetimi kaybetmiş gibiyim. Bu biraz da bilinçli bir eylemsizleşme durumu aslında. Öncesinde aklımdan geçen, o an düşündüğüm ya da herhangi bir haber karşısındaki tepkimi gerek oturup bir kağıda, gerekse internette o an ki ortamda paylaşma isteği doğardı. Ama artık bu durum tam tersine dönmüş durumda. Yazmaktan korkar hâle geldim. Bunun büyük sebebi içimden öyle geliyor olması, kısmen de- nette önceki düşünce tarzıma bakmayı, bazı olaylar karşısındaki tepkilerimim zamanında nasıl olduklarını görmeyi isterim çoğunkez- ve bundan deneyimlediğim her zaman şiddetle eleştirdiğim düşünce tarzı olan "olaylar hakkında yeterli bilgisi olmayıp o konu hakkında yorum yapan" insan profiline girmiş olmam. Yani ezbere dayalı ya da başkalarının ağzıyla konuşma.(Bu bende fazla olmasa da ufak belirtilerinin bile olması beni ziyadesiyle rahatsız ediyor).

Ve bu süre zarfında birşeyler yazmaktan kaçınmamın bir sebebi de siyasete ilgi sarmam. Şu son zamanlarda önceden bende hiç olmayan bir şey; siyasi konulara, memleket meselelerine, dünyada olup bitenlere, halihazırda devam eden savaşlara ve sonralarında oluşan düzenlere.. yani özetle dünya ve memleket meselelerinin sebeblerini-sonuçlarını araştırıp-öğrenmeye ve neticesi olarak kafa yormaya başladım. E bu süre zarfında da okuduklarımdan, öğrendiklerimden bir şeyler öğrenir öğrenmez papağan gibi her yerde şakımak gafletinden korktuğumdan dolayı da yazmaktan kaçındım. Ve öncesinde içinde ya da çevresinde büyüdüğüm tüm siyasi ezberlerin hepsini bir köşeye bırakarak elimden geldiğince her kesim yazarın yazılarını okumaya gayret ediyorum. Zira ideolojik ezberlerin dışına çıkamayan, bir olay karşısındaki tepkisini karşı ideolojiye bağlamak ucuzluğuna kaçmak da en büyük nefretlerimden. Ve bu yolda da günlük makale okuma sayımı şuanlık çift hanelere dayandırmış durumdayım. Tüm bunların dışında ben bir gazeteci adayıyım. Benim hayat görüşüm bir ideolojinin çevresinde kısılıp kalacak değil, mesleki hayat öncesi kendime verdiğim en büyük söz; şuan okuduğum bazı yazarlar gibi siyasi partilerin değirmenlerine su taşıyan yandaşlardan olmaktansa bu mesleği hiç icra etmemek.

 Bittabi, bu önceki futbol dışı çok bir şey düşünmeyen, daha doğrusu duyarsız kalmayı yeğleyen adam profilinden sıyrılışım ve bu durumun dışarıdan görünüşü sonrası çok yakın arkadaşımdan aldığım tepki "niye bu boş işlerle uğraşıyorsun, sen bu değilsin" oldu. Fakat belli ki beni iyi tanıyamamış, zira hayatta hiç bir zaman bir alana kısılıp kalmamışımdır. Yani hayatta her zaman yaşadığımız, önümüze önyargılardan ya da kısıtlamalardan duvarlar dikip kendimizi hapsettiğimiz küçük dünyalarımızın dışında da bir dünyanın varlığından haberdar olup, o dünyalara kanatlanan kuş merakındayımdır. Bu da kendimde en sevdiğim yanımdır ve bu yazmaya dair "pasifleşme" sürecinde okumalarla sürekli yeni şeyler keşfettim. Özetle şuana kadar hayatımda hiç bir işi birilerine yaranmak, hoş görünmek ya da birilerinden takdir toplama gayesiyle yapmadım, yapmam da. Her zaman kalbimin ve aklımın götürdüğü yere gitmişimdir, hiç bir dış sese kulak asmadan. Ve bunu iyi hissettiğim sürece de devam ettiririm.

Biliyorum, yazıya başlamadan önce kafamdaki yazı taslağıyla başladıktan sonra şuan geldiğim nokta yine çok farklı oldu diğer yazılarımda olduğu gibi. Ama bu da bendeki yazım tarzı oldu sanırım, yazı yazmaya başladığımda koyduğum bütün kıstasları yıkıp o an kafamın içinde cirit atan düşünce her neyse onu yazasım geliyor. Şimdi diyeceksiniz tüm bunlar nereden çıktı, ne oldu da böyle saçmalamaya, düşünmeye başladın? Söyleyeyim dostlar; beni Ludwig Wittgenstein'in "ÜZERİNE KONUŞULAMAYAN KONUSUNDA SUSMALI" sözü çarptı. Bu söz o kadar çarpıcı, etkileyici ve hiç bir şey söylemeden dünyaca şeyi çağrıştırıp-düşündürücü ki anlatamam benim açımdan. -Tabi salt bu sözün anlamının dışında bi'şeyler çıkarıp bu yazıyı yazdığımı da anlamışsınızdır-







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder