Kosmos-Reha Erdem
"- Ben çalışmaya çoktan yüz çevirdim. Yüreğim verdiğim emeğin karşılığı bir şey ummasın diye yüz çevirdim. Çünkü bütün emeğinden ve emek çeken yüreğinin çabalamasından insana ne fayda var ?
Masumiyet-Zeki Demirkubuz
(*Hayatımda beni bu kadar çarpan, bende çok ayrı bir yeri olan ve her izleyişimde yutkunmakta zorlandığım tek sahne)
"Kız niye sakat abi?"
Tabutta Rövaşata-Derviş Zaim
(*Tek bir an, insanlığımızdan utanmamızı sağlayabilir)
"Çıkma ekmek var mı?"
Üç maymun-Nuri Bilge Ceylan
"Bayram ha burada kahvede yatmışsın, ha orada yatmışsın. Ne fark eder ki? Önümüz kış Bayram, kahve geceleri buz gibi olur. Orada kalorifer var, sıcacık. Üç öğün yemek var. Daha gençsin Bayram ya. Çıktığında hiç olmazsa elinde toplu bir paran olur. Kendi işini kurarsın. Kahve açarsın bir tane. Ha? Bayram. Ne diyorsun?"
Taste of Cherry-Abbas Khirastemi
(*İntiharı çoktan kafasında bitirmiş ve 'Ölmeye yatmış' bir adamın bir mezar(cıy)a ihtiyacı ve bu yolu daha önce denemiş biriyle karşılaşması)
"Sabah uyandığınızda hiç gökyüzüne baktınız mı? Şafakta güneşin doğuşunu görmek, istemez misiniz? Gün batımında, güneşin kırmızısını ve sarısını, artık daha fazla görmek istemiyor musunuz? Siz Ay’ı gördünüz mü? Yıldızları görmeyi istemez misiniz? Dolunaylı geceyi, yeniden görmeyi istemez misiniz? Gözlerinizi kapatmak mı istiyorsunuz? Bir kez daha ırmaktan su içmeyi istemez misin ya da yüzünü yıkamak istemez misin bu suyla? Tüm bunlardan vazgeçmek mi istiyorsunuz? Her şeyi bırakmak mı istiyorsunuz? Kirazların lezzetini bırakmak mı istiyorsun?"
Ağır Roman-Mustafa Altıoklar
"Her hayatın bir ağırlığı var koçum, seninki kaça tartıyor?"
Spring, Summer, Fall, Winter and Spring-Kim Ki Duk
(*İmanının gülleriyle, şehvetinin dikenleri arasında kalmış bir rahip, yanlış bir tercih ve yaşlı rahipten bilgelik dolu söz)
"Cismani dünyanın böyle olduğunu bilmiyor muydun?"
İncendies-Denis Villeneuve
(*Bazen aklın, mantığın, kuralların, matematiğin çaresiz/işlevsiz kaldığı hesapların her zaman tutmadığını gösteren çarpıcı, müthiş sahne.Özellikle bu soru karşısında Jeanne'nin bir soluk çekişi vardır ki beyninizde çığlıkçasına yankılanır, oturduğunuz yeri diken kılar)
"Jeanne, Bir artı bir, bir eder mi?"
Kağıt-Sinan Çetin
"-Bir sabah uyandınız ve birileri diyor ki size, sabah kahvaltısında zeytin yemek yasak. Ne olurdu?
+Sabah kahvaltısında zeytin yemeyiz.
-Yanlış, her yasak kendi isyancısını yaratır. Zeytinseverler bir örgüt kurarlardı, üzerinde zeytin dalı amblemi olan bir bayrakları olurdu. Zeytinlere özgürlük diye bir marşları olurdu belki. Şimdi soruyorum size zeytinseverler ayaklanıp dağa çıksa, dağa çıkan mı suçlu, yoksa zeytini yasaklayanlar mı?"
The Hours-Stephen Daldry
(*Alejandro İnarrituvari kesişen hayatlar filmi ve Virginia Woolf'un Mrs. Dalloway kitabının yazılış sürecinde çektiği sancılar)
"Kitabında birinin ölmesi gerektiğini söylemişsin. Neden birinin ölmesi gerekiyor?"
Land and Freedom-Ken Loach
(*Hayatta 'keşke'lerin çoğalıp bir ok misali beyne hucüm ettiği zaman insanda doğal refleksmişçesine 'belki'ler hemen karşı önlem alır. Ve umut..İnsanoğlunun en büyük afyonu)
"Burada Aragon cephesinde elimizdekileri tutuyoruz, evet ama belki biraz daha iyi silahlarımız olsaydı, belki.. Kim bilir, belki bir gün bir grup Rus tankı tepenin arkasından çıkagelir. Biraz umut ha?"
Uzak ihtimal-Mahmut Fazil Coskun&Tarık Tufan
(*Hayatın kendilerine farklı uç noktalarda yer bahşettiği ve birarada olmaları pek de ihtimal dahilinde olmayan 2 insanın bir resim karesinde utanarak, sıkılarak da olsa birlikte olma olanakları)
"Bir resim çekeyim mi abi?"
Bekleme odası-Zeki Demirkubuz
"Kedisine orospu diyen insandan başka ne beklenir ki zaten?"
Dilekler Zamanı-Rolf Schübel
(*Bende kapanması zor açık yaralar bırakan ve uzun süre etkisinden kurtulamadığım, bizi çevreleyen dış dünyanın yontarak/budayarak ince hale getirdiği ilişki sarmalına bir 'requiem' film.
"O zamanlar neden bana mektup yazmayı bıraktın?"
The Pursiut of happiness- Gabriele Muccino
"O anda Thomas Jefferson'ı, Bağımsızlık Bildirgesi'ni ve yaşama, özgürlük ve mutluluk arayışı haklarımız konusundaki bölümü düşünmeye başladım. Ve şunu düşündüğümü hatırlıyorum:Arayış kelimesini oraya koymayı nasıl bildi? Mutluluk belki de sadece arayacağımız bir şeydir ve belki de hiçbir zaman sahip olamayacağımız bir şeydir. Her neyse artık, bunu o zaman nasıl bildi?"
Monsieur İbrahim et les fleurs du Coran(İbrahim Bey ve Kuran'ın Çiçekleri)
Farklı, ilginç ve tartışmaya açık yönleri içinde barındıran 'western' bir İslam yorumu.
"Sizi böylesine mutlu kılan Kur'an'ı ben de okuyabilir miyim?"
Bacheha-Ye Aseman (Cennetin Çocukları)-Majid Majidi
(Majid Majidi'den küçücük dünyaların kendi içinde yarattığı büyük sırlardan yapma bizi sarmalayan sıcacık bir film)
"Yarışmaya katılıyorum. Kısa mesafe koşusu, yarından sonraki gün. En iyi üçüncü koşucu, bir çift ayakkabı kazanıyor. Niçin üçüncü? Birincilik ve ikincilik ödülleri farklı. Eğer üçüncü bitirirsem, ayakkabıları sana vereceğim. Peki ya eğer üçüncü bitiremezsen?"
This is England-Shane Meadows
(*Avrupa'da bugünlerde revaçta olan yabancı düşmanlığının henüz tomurcuklanma dönemleri)
"İki boktan dünya savaşında, insanlar hayatlarını bunun için kaybettiler. Sadece bunun için. Peki ne uğruna? Bu sayede bayrağımızı yere saplayıp: "Evet, Burası İngiltere...Burası İngiltere ...Burası İngiltere" diyebiliyoruz. Peki ne uğruna? Ne uğruna? Ne için? Tüm kapılarımızı açıp, içeriye doluşmalarını sağlamak için mi?"
Rang-e Khoda(Cennetin Rengi)-Majid Majidi
(Filmde kör bir çocuk yoluyla kullanılan müthiş 'beyaz renk' metaforu.)
"Ellerin niye bu kadar beyaz nine?"
Die Welle(Dalga)-Dennis Gansel
"Geçen hafta sınıfta sorulan soruyu hatırlıyor musunuz? Ülkemizde diktatörlük olabilir mi? Faşizm işte böyle bir şeydi. Hepimiz kendimizi en iyi zannederiz. Diğerlerden daha iyi. Ve daha da kötüsü bizimle aynı fikirde olmayanları toplumumuzdan dışlarız. Onları incitiriz. Ve daha neler yapabileceğimizi bilmek istemiyorum. Şimdi anladınız mı Dalga ne anlama geliyor?"
Sarhoş Atlar Zamanı-Bahman Ghobadi
(*Hayatın kendilerinden çocuk olma hakkını gaspettiği coğrafyada bir an olsun çocuk olduğunu hatırlayabilmek)
"Hey abi! Bana yeni bir alıştırma kitabı getirir misin?"
The Reader-Stephan Daldry
(*Nazi toplama kampında gardiyan olan kadına sorulan ve kendisinin ebedi suskunluğa gömülüp hiç bir zaman cevap veremedi soru)
"Kapıları neden açmadınız?"
Gemide-Serdar Akar
(*Hayatımda ayrıcalıklı bir yeri olan ve muallakta kaldığım anlarda istemsiz kendime sorduğum ve her daim Erkan Can sesiyle kulağımda çınlayan, hiç bir zaman etkisini kaybetmeyecek soru)
"Nabıcaz be Kamil?"
21 Grams-Alejandro Gonzalez İnarritu
(*Klasikleşmiş Alejandro G. İnarritu puzzle'ı)
”Yine bir 4 yol kavşağında; kopan, birleşen insanlar, paramparça hayatlar, aşklar, duygular. Ölürken 21 gram kaybediliyormuş. Peki hayatta kalanın vicdan azabı kaç bin ton? Küçük kızın gözüne değen bakışlarını ölçecek birim sistemi var mı? Ölürken bile istediği mavi ayakkabıları giyemez mi insan? Hayat devam ediyor mu, yoksa hayatlar hayat devam ederken bitiyor mu? “
Amores Perros-Alejandro Gonzales İnarritu
"Planlarımız ne olacak?"
The Third Man-Carol Reed
"İtalya’da 30 yıl boyunca Borjiyalar vardı. Yani savaş, kıyım, cinayet… Ama Michelangelo, Leonardo ve Rönesans aynı dönemde var oldular. Oysa İsviçre’de kardeşlik, 500 yıllık demokrasi ve barış vardı. Ama guguklu saat dışında ne yaratabildiler? "
One flew over the cuckoo's nest-Milos Forman
"En azından denedim Goddamnit, denedim değil mi?"
La Haine-Mathieu Kassovitz
"+Polisler sizi dövmek için değil, sizi korumak için sokakta.
-Bizi sizden kim koruyacak? "
The Believer-Henry Bean
(*Nazizmin kendini konumlandırdığı mantık temellerine inmeye çalışılmış, çarpıcı bir film)
"En büyük Yahudi beyinleri ele al -Marx, Freud, Einstein; Komünizm, aile içi cinsellik ve de atom bombası. Bize felaket dışında ne verdiler?"
Noviembre-Achero Mañas
(*Özgür ruhlu ve bağımsız genç oyunculardan oluşan bir tiyatro ekibi ekseninde dönen ve sanatın varolduğu sürece varlığını sürdürecek olan sanatın 'sanat için mi, toplum için mi?' olduğu ve maddiyatın bunun neresinde olduğu sorgulamasını içinde barındıran tadımlık İspanyol filmi)
"Bizi biz yapan her şeyi hiç düşünmeden çöpe atıyoruz. Prensiplerimize ne oldu?"
LOS LUNES AL SOL(Güneşli Pazartesiler)-León de Aranoa
(*Javier Bardem küçük çocuğa yatması için klasikleşmiş Ağustos Böceği ve Karınca hikayesini okur ve..)
“- Kim yazmış bunu? Aslı böyle değil. Karınca puştun, spekülatörün teki. Niye bazılarının ağustos böceği olarak doğmak zorunda olduğunu söylemiyor?
Gegen die Wand-Fatih Akın
(*Aslında Birol Üner'in varlığıyla başlı başına geçersiz kıldığı soru)
"İntihar etmenin bin türlü yolu varken niye duvara toslamayı seçiyorsun?"
Beynelminel-Sırrı Süreyya Önder
"-Bunlar hangi örgütten? Onlar gevendeler komutanım! Gevende mi? Böyle bir örgüt de mi var?"
-Oğlum, bu vatanı kurtarmak sana mı kaldı lan? La oğlum. Biz çalgıcıyız. Çalgıcıdan
komünist olur mu lan?
Goodbye Lenin-Wolfgang Becker.
(*Doğu Almanya'daki teslimiyet ve ardından hiç vakit kaybetmeden gelen hızlı kapitalizm istilası sürecinde değişime 'direnmek zorunda kalan' bir ailede olanlar)
"Coca Cola sosyalist içkisi mi?"
A Separation-Asghar Farhadi
"Babası Alzheimer hastası. Onun oğlu olduğunu bile bilmiyor. Senin onun oğlu olduğunun farkında mı?"
Takva-Özer Kızıltan
"E şeyhim, halvete girdi bu sabah. -Halvete mi girdi? 40 gün orada mı yani? Peki ben ne yapacağım şimdi?"
İnvictus-Clint Eastwood
(*Nelson Mandela ve kazanmanın taşlı yolları)
-Durum gerektirdiğinde ben değişemiyorsam bunu başkalarından nasıl isterim?
The Road to Guantanamo-Mat Whitecross
(*Halen insanlığın alnında kara bir leke olarak varlığı sürdüren Guantanamo kampında yaşanan sorgusuz/yargısız infazlar, karartılan hayatları konu edinen ve izledikçe insanın miğdesinde kasılmalara sebebiyet verip öfke patlaması yaşatan acı bir film)
"Burada ne işimiz var?"
Garden State-Zach Braff
"Yapmalıyız değil mi?
- Evet.
+Peki ne yapacağız?"
Donnie Darko-Richard Kelly
"Çatlak bir çocuğunun olması nasıl bir duygu anne?"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder