Malumaliniz John Steinbeck'in Fareler ve İnsanlar'ı ile Brezilyalı Jose Vasconcelos'un Şeker Portakalı eserlerinin belirli gerekçeler öne sürülerek sansüre tabii tutulmasıyla tartışmaya açılan sansür ve yasaklamalar hakkında bi'kaç şey yazmak istiyorum. Önceleri kitap yasaklamaları siyasi temeller üzerine oturtulurken (Marx'ın Komünist Manifesto'sunun Can Yayınları baskısını okuyanlar bilir; çevirmenlerin zorluklar, sıkıntılarla ve adalet kisvesi altında önlerine konulan 'siyasi duvarları' aşamayıp uzun süre mahkemelik olarak, kitabı yayınlayamadıklarının macerasını uzun uzadıya belirtilerek bu duruma güzel örnek teşkil etmiştir. Bunun çok daha fazla örneği vardır, örnek liste için; http://tr.wikipedia.org/wiki/D%C3%BCnyada_yasaklanm%C4%B1%C5%9F_kitaplar ) artık günümüzde direkt yasaklar çok olmasa da, "toplumun genel örf, adab ve ahlakına aykırı" veya "gençler açısından psikolojik ya da cinsel sakıncalar taşıması", "müstehcen ifadeler taşıması " vs. gibi gerekçelerle sansür için temellendirmeye çalışılıyor. Bu duruma ne yazık ki her seferinde alışır duruma getiriliyoruz. Fakat memlekette de öyle bir damar var ki, gerek bu yasaklamayı koyan kendinin üzerindeki 'iktidara' başkaldırı, gerekse de insanın biraz içgüdüsel olarak kendisine 'yapma denileni yapmaya' meyilli olması hasebiyle karşı bir tepki oluşuveriyor. En son olarak bu 2 kitabın sansürü haberlerinin hemen ardından bir çok kitapçıda ve sitede "çok satanlar"a girmesi bu duruma örnek gösterilebilir. Bu durum yalnızca bundan ibaret değil elbette. Hatırlayabildiğim kadarıyla bizde daha çok 'Fight Club' kitabının yazarı olarak bilinen Chuck Palahniuk'un Ölüm Pornosu kitabı 'fazla müstehcen' bulunduğundan dolayı basımına izin verilmemiş hatta kitapla birlikte çevirmeni de mahkemelik olmuştu. Olayın hemen ardından basılan kitap okuyucuların dikkatini çekmiş ve kısa zamanda yeni baskı yapmıştı.
Aklımdaki diğer bir örnek ise, yine yakın zamanda tanık olduğumuz Amerikalı yazar Paul Auster olayı. Auster Hürriyet'te yaptığı röportajda kendisine Türkiye'ye gelip gelmeyeceği konusunda sorulan soruya "Hapiste yatan yazar ve gazeteciler yüzünden Türkiye'ye gelmeyi reddediyorum" diyerek tepkisini koymuştu. Hemen ardından Başbakan'ın karşı cevabıyla körüklenen tartışma, önceleri ülkemizde pek de bilinmeyen bir yazar olan Auster'i ve eserlerini bir anda ön plana çıkarmıştı. Ve "Kış günlüğü, New York üçlemesi ve Yanılsamalar kitabı" gibi eserleri Can Yayınlarının da bu olaydan nemalanıp pazarlama tekniğini iyi kullanmasıyla uzun süre "çok satanlar" listesinden inmemişti. Ve son olarak bu 2 kitap; Fareler ve İnsanlar ile Şeker Portakalı kitaplarının sansür polemiği hala süregiderken, bu kitaplar da bir çok kitapçıda ve internet satış mağazalarında 'çok satanlar'daki yerini aldı. Verdiğim bu örnekler gösteriyor ki, toplum bu tür olaylarda yasaklamanın verdiği 'o garip hazdan' dolayı olacak ki bu kitapları okuyarak kendince "karşı söylem" oluşturuyor ya da İsmet Özel'in bir şiirinde dediği gibi "yasak kitapların verdiği dinç duygu" gibilerinden bir duygu yaşıyorlar.
Böylesine 'engellemeler' bizdeki gibi direkt olarak gündeme gelip medyatik olarak kendine yer buluyor fakat; toplumun genelini kitap okumaktan uzak tutup, ilgililerinde karşısına yüksek kitap fiyatları koyarsanız, oluşan durum sansürden farksız oluyor. Her 2 türlü de insanların önlerine bir engel koymuş oluyorsunuz, biri görünen biri görünmeyen duvar.. Eduardo Galeano, hem siyasi hem de sosyo-kültürel hayatı bizle pek bezeşen Latin Amerika'nın durumunu şu çarpıcı sözle özetler: "Polisin kitap yasaklamasına gerek kalmadı: yalnızca fiyatları, kitapların yasaklanmasına yetiyor.” Söylemek istediğim bu 'yüksek kitap' fiyatlarının despotlukla alakalı bir şey olduğu değil, sadece ortalama insanının ekonomik skalası belli olan bir toplumda yüksek kitap fiyatlarının da sansürden aşağı kalır yanı yok.