Zurnada peşrev olmaz, Orhan Pamuk büyük yazar. Bu ülkeye gözümü açtığımdan beri her başarılı insana isnat edilen çeşitli yaftalamalardan o da nasibini almış, bugün dahi kişiliğine yapılan atıflar eserlerinin önündedir. Bende bu yönde bir imtina olmamasına rağmen Tanıl Bora'nın Birikim Dergisinde okuduğum "Tahsilli Cehaletin Cinneti" (bkz.) isimli makale tersinden olumlayıcı bir önyargıya neden oldu. Son dönemlerde kendisine yöneltilen -neyse ki- içerik bazlı eleştirilerden (zor okunan, postmodernist kopyacı, popülist vs) münezzeh olarak şunu söyleyebilirim ki; kendisinin okuduğum ilk romanı Cevdet Bey ve Oğulları, işbu 2.romanı Sessiz Ev ve Benim Adım Kırmızı kitapları gümbür gümbür büyük bir yazarın geldiğini müjdeliyor. Üstelik herkesçe hakkı ve kalitesi teslim edilen Kara Kitap bu listede yokken.
Bir zamanlar cühela bir hazla peşine düştüğüm fakat karmaşık olay örgüsünün (özellikle Ses ve Öfke) ve pek aşinası olmadığım bir yöntemin (bilinç akışı tekniği ve iç monologlar) kullanıcısı William Faulkner gibi bir yazarı sindirebilmemin müsebbibidir Orhan Pamuk. Harika bir şekilde uyguladığı bilinç akışı tekniği ve iç monologları yöntemi okuyucuya muazzam bir okuma keyfi sunuyor. Bu yönüyle çok seslilik hakimdir Sessiz Ev'de. Babaanne'nin geçmişine yaptığı yolculuklarda eşi Selahattin Beyle tanışırız, Selahattin Darvınoğlu. Kendisiyle taban tabana zıt Selahattin Bey'in pozitivist bilim anlayışı, tanrıtanımaz oluşu ve bu yönde ateşli söylemleri ile mutsuz bir yaşam sürmüş olmaları bu rüya seanslarını birer kabus ve zindana çevirir. Selahattin Bey'in böylesi dünya görüşüne ek olarak kendini Batı medeniyetine vakfetmiş olması (soyadını Darvın-oğlu koyacak kadar) ve aşağılık gördüğü Doğu medeniyetinin eksikliklerini kendisinin yazacağı 48 ciltlik eserle kapatacağını düşünmesi, bizde ilmin küçük emarelerini tatmış her yarı-aydının yaşadığı fikir devinimlerini görme açısından çarpıcı bir karakter. Kitapta yazarın böyle bir niyeti ya da amacı var mıydı yoksa benim yaptığım mı aşırı okuma emin değilim fakat Fatma Hanım'ın sahip olduğu mücevher kutusunun arkaplanına kotarılmış müthiş bir metafor sezinledim. Bana göre mücevher kutusu Osmanlıvari değerlerdir. Dindar ve tutucu bir dünya görüşüne sahip Fatma Hanım için mücevher kutusu ailesinden yadigar, her biri yüksek manevi değeri olan eşyalardır ve Selahattin Bey'in ilmini icra yolunda gereksindiği maddi kaynağa ulaşmada eşinden bu eşyaları zoraki de olsa alıp Yahudi tacire satması ve her bu anlaşmazlığa dayalı alışverişte eşiyle arasının açılması Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan inkılaplarla mütedeyyin kitle arasındaki çatışmayı anımsattı bana.
Her bir karakterle farklı serüvenlere yol alırız; Tarihçi Farukla birlikte kütüphanelerde kayıtlı olaylardan hikayeler türetmeye çalışırız(bana Orhan Pamuk'u anımsattı), küçük kardeş liseli Metin'le zengin olma tahayyülleri kurar umutsuz bir aşkın peşine düşeriz, milliyetçi cenahın oltasına yeni düşmüş Hasan'la memleket kurtarmacılık oyunumuzun ilk adımını atarız, Dostoyevski'nin Karamazov Kardeşleri'ndeki uşak Smerdyakov'la bire bir kaderi yaşayan Recep ile başkalarının günahının kefaretini öderken Cumhuriyet Gazetesi okuyan ortanca kardeş devrimci Nilgün'le sessizliğe gömülürüz. Kitapta çarpıcı olan, yazar her bir karakteri en az 4-5 kez kendi ağzından konuştururken Nilgün'ün sesini hiç duymayız. Nilgün bana kalırsa bu ülkede kadına bahşedilmiş hazin kaderin izdüşümüdür; Söz hakkı elinden alınmış, susturulmuş, sindirilmiş ve hep ötelenmiştir. Ve nitekim ölümü bir erkeğin kendisine uyguladığı şiddetten olacaktır. Nilgün'ün sahilde Turgenyev'in Babalar ve Oğulları'nı okurken Bazarov'la aynı makus talihi paylaşacağına dair ilk emareler belirir kafamızda. Ve Orhan Pamuk şüpheyi doğrularcasına zamansız öldürür karakterini. Her ölümdür erkendir biraz evet ama Nilgün'ün Bazarov'unki gibi zamansız ölümü yazarın acaba mesaj verme kaygısı mı güttüğü sorusunu akla getiriyor. Hasılı kitabın bizde bıraktığı etki, eski kitapları karıştırırken Fatma Hanım'ın duyumsadığı hoşluğu bize aksettiriyor. Güzel bir kitap okumuş olmanın mükafatını fazlasıyla alıyoruz bu romandan.