Newcastle'da bu sezona dair bir değerlendirme yapılacaksa eğer köşetaşlarında şu 3 oyuncunun adının yazılması kaçınılmazdır: Demba Ba, Papiss Cisse ve Yohan Cabaye. Bu isimleri zikretmemin sebebi salt takımdaki etkileri, kaliteleri değil kendilerinin varlıkları veya yokluklarıyla Alan Pardew'i takım kimyasını değiştirme yolunda değişikliğe zorlamaları. Bunlardan ilk 2'sinin (Papissler) etkileri kısmen isimler üzerinden giderilirken son olarak Cabaye'nin ayrılışı takımın kimyasını, formasyonunu ve oyun anlayışını çok derinden etkileyecek derecede infilak yarattı.
Cabaye Lille'dan transfer edildiği günden beri çalışkanlığı ve gösterdiği göz kamaştırıcı performans ile çok kısa zamanda takımda en önemli oyuncu konumuna geldi ve özellikle son 1 sezondur adı sık sık Arsenal, Manchester United, Monaco ile anılır olmuştu. Ve bu kaçınılmaz son, gerek maddi anlamda gerekse de yaptığı sükseli transferlerle Avrupa'da bir fenomen haline gelen PSG'nin yaptığı transfer teklifiyle nihayetine kavuşmuş oldu. Buraya kadar herşey işin kitabına göre ilerliyordu, son 2 sezon felaketi yakınında yaşayan takımın bu sezon Uefa hülyalarında dolanırken takımdan en önemli parçayı satmanın takımın politikasızlığına/çapsızlığına yormamız bizim günümüz futbolundaki çapsızlığımızı gösterir, bu değil derdim. Ne oyuncu ayağına gelen böylesi bir teklifi reddedebilirdi ne de takım maddi anlamda böyle bir getiriden feragat edebilirdi. Fakat benim bu noktada getireceğim eleştiri, oyuncunun ayrılık ihtimalinin bu kadar bariz olduğu bir dönemde takımın bu oyuncunun yerine ikame edeceği alternatifi oluşturmaması. Üstelik önünde Xabi Alonso sonrası Liverpool'u ve Scholes sonrası Manchester United örneği dururken.
Bugün Cabaye'nin ayrılışı sonrası Newcastle'nin kadro yapısına ve az çok Alan Pardew'in 2 yıldır markajımda olup oyun tarzına aşinalığımdan farklı senaryolar oluşuyor kafamda. Geçen sezon takımın en uyumlu parçası görüntüsü veren ve performanslarındaki dalgalanmalarını çok iyi ayarlayıp birbirlerini idare etmeleri yönünden (Cisse'nin geldiği 2011 yılının Eylül ayından itibaren 14 maçta 13 gol atmasına karşılık Ba'nın yalnızca 1 gol atmasıyla, sonraki sezon Demba Ba'nın ilk yarı itibariyle 15 gol atmasına karşılık bu kez Cisse'nin 5 golde kalması) çok güzel bir örnek olan Cisse-Ba ikilisinden Ba'nın ayrılışı sonrası takım eksik parçayı monte yönünden en uygun adaylardan Remy'yi kadrosuna katmıştı. Ve Bordeaux'tan alınan Yoan Gouffran bu ikilinin arkasında beklemesi düşünülen rölanti oyuncusuydu. Fakat sezon başı forma sponsoru kriziyle başgösteren takımdaki Cisse krizi, ilk haftalardaki ters işleyen Gouffran-Cisse performanslarının etkisiyle de Cisse, Pardew tarafından kızağa çekildi ve uzun süredir forma şansı bulamıyor. Remy'nin bu sezon ilk dönem itibariyle göz kamaştırıcı performans sergilemesine rağmen kendisine eşlik eden Gouffran'ın ayrık oyuncu tipleri olmamaları ve Gouffran'ın maç içinde çabuk pasifize edilebilir olmasından dolayı, yeni forvet arayışına girildi. Ve bu yolda Twente'deki performansıyla umutvar görüntü çizen fakat Gladbach kariyeri pek iç açıcı olmayan Luuk de Jong transfer edildi. Özellikle bu tip pivot santrafor olarak niteleyebileceğimiz transfer takımdaki bazı dengelerin değişeceğinin de sinyaliydi.
Cabaye'nin ayrılığının bu kadar malumu ilam olduğu bir sezonda, takımın bu pozisyonda alternatif oluşturmamasını ne kadar eleştiriyorsak yapılan Luuk de Jong transferi sonrası ilk maç olan Sunderland karşılaşmasında pek tutucu olmakla eleştirilen Alan Pardew'in takım formasyonunda yaptığı değişikliklerle ne kadar oyuncuya ve kadroya dayalı bir anlayışı benimsediğini görmek de o kadar sus payı veriyor bize. De Jong'un takıma katılışı sonrası forvet pozisyonunda Remy-de Jong ikilisi ideal forvet görünüme kavuşmuş durumda.
Sezon boyunca Anita, Tiote gibi 2 çok dirençli ve kuvvetli oyuncunun yanında Epl'deki en iyi 'box to box' oyuncularından biri diyebileceğimiz Yohan Cabaye ve bunlara kanat gidiş-gelişini çok iyi sağlayan Moussa Sissoko'nun katılmasıyla birlikte takımın ortasahası tertipli, kompakt, çok kuvvetli, kemikleşmiş bir hüviyete sahipti ve bu tarz oyuncularla oynanabilen rakibe yapılan presle kazanılan topu orta alandan, yerden ayağa oynanan oyunla sprinter forvetlere gol pozisyonu sağlamaktı. Ki takım bu uğurda geçmiş senelerin en önemli parçaları olan Jonas Gutierrez ile Hatem ben Arfa'dan yararlanamadı.
Neyseki ne yapacağı taktiksel formasyon dahilinde belli olan, yaratıcılık konusunda ise Remy'nin ayağına bakan takımın, bu kimyayı bozmama adına Pardew'in tüm sezon yanında oturttuğu Hatem ben Arfa'yı zorunlu bir değişiklik olarak sahaya sürme zamanı geldi. Cabaye sonrası Pardew'in yapması en olası değişiklikler dahilinde ortasahada asgari eski görevlerini yerine getirmeleri beklenilen Anita ve Tiote ikilisine-belki bunlardan Tiote'nin biraz daha sorumluluk alarak ofansa katkıda bulunması beklenebilir- eski kanatlı formasyona dönüldükten sonra Moussa Sissoko ve Hatem ben Arfa eşlik edecek. Savunma alanı Pardew'in en tutucu olduğu bölge olarak göze çarpıyor. Beklerde Santon ve Debuchy başarılı performanslarıyla yerlerini sağlamlaştırmış durumdalar. Takımın kaptanı Coloccini'ye eşlik eden isim geçen sezon Milan'ın elinden alınan Yanga Mbiwayı performansıyla gölgede bırakmış olan Mike Williamson. Bu bölgedeki Pardew'in tutuculuğunu yıkan tek değişken Coloccini'nin artık kronikleşmeye başlayan sakatlıklarında yapılan zorunlu değişiklik.
Hasılı takımın en önemli oyuncusu dahi olsa, yokluğunda yapılan esneklikleri ve değişim dinamiklerinin böylesi hızlı işlediğini görmek sanırım Premier Lig'in alameti farikası. Bunu başarıyla kotaran diğer takım da Everton'dur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder