Bu Blogda Ara

1 Şubat 2015 Pazar

Düşman Ufuktan Şimdi Doğar

"İÇİM NEFRETLE DOLU, ÖCÜMÜ ALACAĞIM."

HİÇ ESKİMEYEN ÖTEKİ:BARBARLAR
 Barbarlar/Yabancılar... Kaderi, insanoğlunun ezeli ve ebedi düşmanı olmaya yazgılı ve ödeyeceği kefaret hiç bir zaman bitmeyecek olan en kadim düşman. Bütün günahların, kusurların, hataların ve çirkinliklerin isnat edildiği öteki. Nereden neşet eder böylesi bir düşünce? Bugüne baktığımızda kişisel yaşantılarımızdan aktüel politik gelişmelere; tarihsel anlamda kurgulanan ve vaz'edilen söylevlerden, yerleştirilmek istenen düşünce kalıplarına kadar dinamiklere göre sürekli değişen ama hiç bir zaman yok olmayan korku ve çirkinlik fenomeni "barbarlar" var. Yaptığım okumaların odağını da bu yöne çeken bir merak duygusudur bende, kurgulanan biz ve ötekiler kavramları. Bu yönde bende en büyük sarsıntıyı yaratan Konstantin Kavafis'in Barbarları Beklerken şiiridir. Bilahare Dino Buzatti'nin Tatar Çölü, J.M.Coetzee'nin şiirle aynı adı taşıyan Barbarları Beklerken'i ve yerli yönetmen Emin Alper'in Tepenin Ardı filmi, bende bu türden fikirleri kışkırtan eserlerdir.


  Bireyden başlayarak neden tüm iktidar biçimleri varoluşlarını bir başka şey üzerine, öteki üzerine vehmeder? Kendi özelliklerini ya da başarı olarak atfettikleri değerleri; neden azılı düşmanı olarak gösterdiği bir öteki üzerinden kurgulama yoluyla kendi ve muhatabı nezdinde kutsama yoluna gider? Üstelik bu ötekinin somut bir varlığı olması da gerekmez, muktedir tarafından yaratılan mefhumlar yoluyla ya bir tür korku heyulası ya da toplumsal halüsülinasyon şeklinde vücut bulabilir. Tarihsel anlamda önümüze serilen 'ötekiler'in kurgulanış biçimleri, onlara giydirilen olumsuz yargılar ve onlar etrafında yaratılan korku atmosferi gibi özelliklerin çıkış noktaları aynı dürtüden beslenir çokça. Kendi kusurlarını örtmeye çalışan her tür iktidar biçimi buna gereksinim duyar ve o ötekinin olmaması durumunda ise onu 'icat eder'. Kavafis'in dediği gibi:
"peki, biz ne yapacağız şimdi barbarlar olmadan?
  bir çeşit çözümdü onlar sorunlarımıza." 

"HAYALİ CEMAATLER"
"...çünkü barbarlar geliyormuş bugün.
senatörler neden yasa yapsınlar?
barbarlar geldi mi bir kez, yasaları onlar yapacaklar."

 Konstantin Kavafis'in şiiri içerisinde barındırdığı anlam zenginliğiyle bende çok fazla çağrışım yapar. Bu şiirin akabinde yazılmış ve etkilenmiş sözcüğü yanlış olabilir metinlerarasılık kavramı ekseninde yazılmış John Maxwell Coetzee'nin aynı adlı Barbarları Beklerken kitabı benzer etkiyi kamçılar. Roman her ne kadar açık isimler kullanmayıp hayali bir ülkede geçse de Güney Afrika'da uzun yıllar süren ırkçı Apartheid rejiminin bir eleştirisi olarak görülür. Orada da kokuşmuş ve çökmeye yüz tutmuş imparatorluk, sorunları kendi içinde aramak yerine yarattığı korku figürü barbarlara(yerli göçebe halka) savaş açarak toplumda meşruiyetini pekiştirme yoluyla kurtarma çabasındadır.



 Benedict Anderson'ın toplumların ulus/laşma süreci üzerine yazdığı Hayali Cemaatler kitabında belirttiği üzere milliyetçilik kavramı organik bir bağ üzerinden değil tahayyül edilenler üzerinden kurgulanan bir 'hayaller ürünüdür.' Burada tüm bu eserlerde açıkça gördüğümüz öteki olarak gösterilen barbarlar somut gerçeklikten uzak hayal edilen korku figürleridir. Topluma zerkedilen "vebalı öteki" histerisi aslında bir yandan da kendi kimliğini oluşturma ve yüceltme yolu olarak ortaya çıkıyor. Ve milliyetçiliklerin temeli tam da böyle bir dürtüden neşet ediyor. Toplumun korku duyup aşağıladığı tüm özelliklerin cismani halidir barbarlar. Burada imparatorluklar nezdinde kurgulanan iktidar biçimi, bu 'öteki' üzerinden tebaası üzerinde 'kendi imparatorluğunu kurgulamak ve salınımladığı üst güven duygusuyla bunun rıza imalatını sağlamak' olarak varlık gösteriyor. Ve buna her ihtiyaç duyduğunda kurguladığı bu hayal/yanılsama üzerinden kendine güç ve meşruiyet devşiriyor. Bu yanılsama halinden sıyrılmayı başarabilen bireye ise bu iktidarını baskılama yoluyla 'hainlik' payesi atfediyor. (Coetzee'da Sulh Hakiminin açıkça yaşadığı ve Buzatti'de de Albay Giovanni Drogo üzerinde baskılanan kutsal askerlik vurgusu)

TEPENİN ARDINDAKİ DÜŞMAN

Coetzee'nin Barbarları Beklerken'i ile Emin Alper'in Tepenin Ardı filmi ekseninde bir kaç kelam etmek istiyorum. Albay Joll'un imparatorluğunun sınır bölgesi ile Faik Bey'in kurguladığı arazisi, esasında işgal toprağı üzerinde kurgulanan birer tahakküm örneği. Burada özellikle yukarıda bahsini ettiğim 'yaratılan milliyetçilik' toprak üzerinden 'vatan' olarak kurgulanıyor. Esasında hiç bir tehdit emaresi yokken Albay Joll'un barbarların balık avlamasını tehdit olarak algılamasıyla Faik Bey'in yörüklerin hayvanlarının dağ başında otlamasını 'vatan topraklarını işgal' tehditi olarak algılamaları ve gösterdikleri refleks, ötekilerin varlığını tamamen ortadan kaldırmaya yönelik olmuştur. Bunu böyle söyledim ama peki barbarlar/yörükler gerçekten varlar mıydı? Yoksa Don Kişot'un yeldeğirmenlerine savaş açmasına benzer salt varlığını gösterebilme çabası mıydı?


 Bu iki sanat eserinin kendine edindiği dert arasında belki toplumsal, kültürel ve siyasi olarak uçurumlar olsa da en temelde sıradan insan üzerine koydukları teşhiş çok benzer ve çarpıcıdır.  Normal şartlar altında Albay Joll'un barbarlara karşı uyguladığı tanık olunması zor işkence ve acı görüntülerini  halk duyarsız ve 'kutsi değerler' uğruna meşru görürken, sonlara doğru bunun bir kandırmaca olduğunu sezinlemesine rağmen bunun itirafını yapmaz. Keza Tepenin Ardında en net haliyle halkı yansıtan Çoban Sülü, kendi köpeğinin akrabası tarafından vurulmasını görmesine rağmen, bu suçun yörüklere isnat edilmesine ses çıkarmaz. Dahası onları cezalandırmak üzere çıkılan seferin neferi olur. Bu iki örnek, istismar edilen geniş halk tabanının aslında çokça bu tür olayların farkında olmasına rağmen gösterdikleri pragmatizmin çok net birer göstergesidir.
 İnsanoğlunun kendini mutlak haklı çıkarmak amacıyla sürdürdüğü bu kandırmaca hali, kesintisiz bir şekilde çağlar boyunca kendini tekrar tekrar üretmiştir her daim. Bu türden düşüncelerin panzehirini yine bir şair söyleyebilirdi ancak:

"artık kimse bize haber vermeyecek,
hemen şu tepenin ardında
saldırmaya hazır
müsellah bir düşman taburunun durduğunu.
çünkü yok böyle bir ordu,
bir düşmanımız kaldı dudaklarımız arasında." 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder