Eduardo Galeano, Uruguay doğumlu ama -nette gördüğüm çok güzel bir yorumla-latin amerika’nın ete kemiğe bürünüp dünya toprağında yürüyen ruhudur. Kendisinin yazar olma serüvenini anlattığında, "Biz Uruguaylı çocukların gelecek seçimlerinde, önlerinde 2 seçenek vardır; ya futbolcu olmak ya da -dönemin siyasi koşulları gözönüne alındığında- gerilla&militan olmak." Kendisi de tüm diğer latin çocuklarında olduğu gibi ilk seçenekteki futbolcu olmayı istediyse de -ki her ne kadar okuma fırsatını hala elde edememiş olsam da, kendisinin ülkemizde tanınmasına en büyük katkıda bulunan 'Güneşte ve Gölgede Futbol' kitabında bu konu hakkında fazlasıyla kendinden bahseder-hayat ona bu şansı vermemiş. Bu konudaki düşüncelerini de şöyle izah etmiştir;
"Çok kötü bir oyuncuydum, tahtadan bir bacağım vardı sanki! O yüzden de başka çarem kalmadı, ayağımın yapamadığını elimle yapmaya çalıştım. Bu yüzden futbol üzerine bir kitap yazdım!"
"Çok kötü bir oyuncuydum, tahtadan bir bacağım vardı sanki! O yüzden de başka çarem kalmadı, ayağımın yapamadığını elimle yapmaya çalıştım. Bu yüzden futbol üzerine bir kitap yazdım!"
Ardından gençliğinde kendisini Latin Amerika'nın çalkantılı askeri dikta yıllarının ortasında bulur. Kendisinin muhalif, haksızlığa karşı duruşu ve bunu söylemleriyle destekleyişi başına işler açmakta geçiktirmeyecektir kendisini . Önce 1973'te, Uruguay askeri darbesi sırasında yargılanıp, tutukluluğuna karar verilmiş, ardından gittiği Arjantin'de de askeri rejim tarafından ismi 'ölüm mangalarına' yazılınca, çareyi İspanya'ya kaçmakta bulur. Ve orada kitaplarında anlattığı kadarıyla kırtasiyecilikte başladığı mesleki hayatına gazeteciliğe geçiş kararıyla hayatının seyrini tamamen değiştirir.
-İspanya'da geçirdiği uzun yaşantısınından sonra, Latin diyarlarındaki diktaların düşüp, ortamın yuşumasıyla birlikte Arjantin, Buenos Aires'e taşınır ve mesleğini orada icra etmeye başlar. Kendisini bugün burada, bu yazıda bile konuşuyor olmamızın sebebi kendisine Latin Amerika'yı dert edinip, bu ülkelerin sorununu dünyaya göstermeye çalışıp, çözümü yolunda destek aramasıdır.
Bunu başarmıştır da; Venezüella lideri Hugo Chavez'in, Abd ziyareti esnasında Barack Obama'ya verdiği "Latin Amerika'nın Kesik Damarları" adlı kitapta, Latin Amerika ülkelerinin siyasal tarihini ve yüzyıllardır nasıl "Arka Bahçe" olarak kullanıldığını çok çarpıcı ve detaylı bir şekilde göstermiştir. Ve bu olaydan sonra dünya kamuoyunun dikkatini çekmiş ve 70'li yılların kült kitapları arasına girmeyi başarmıştır. Bunun kendisine getirdiği şöhret diyemiyeceğim ben, tanınmışlık, Che Guevara gibi tüm ülkelerin ortak ruhunu kendinde barındırıyor olması, kendisine tüm bu ülkelerde saygınlık kazandırmıştır. Tüm bu yönleriyle çok iyi bir aktivisttir aynı zamanda: Küba Devriminden tutun da, Şili'de Salvador Allende'nin darbeye uğraması sürecinde karşıt duruşuna, Venezüella'da Hugo Chavez'in seçim kampanyalarında destekçisi olmasına, Bolivya nüfusunun yarısını oluşturmasına rağmen Kızılderililerin siyasal olarak yok sayılmasına, bu anlayışın yıkılıp aslen Kızılderili olan ve halen de başkanlık koltuğunda oturan Eva Morales'in iktidara yürüyüşü yolunda yaptığı katkılara değin bölgenin kaderini belirleyen bu gibi bir çok olayın bir fiil içinde bulunmuştur. Doğrusu şu ana kadar tamamen Güney Amerika endeksli birinin portresini çizdim fakat Eduardo Galeano, Filistin konusunda da duyarlıdır ve bu konu hakkında yapılan mücadeleyi destekler nitelikte bildiriler yayımlamasıyla dünya medyasında yer almıştır.
Kendisi gazeteci kimliğinin dışında; Pablo Neruda'dan geldiğini söylediği şiirsel yeteneği, yukarıda da bahsettiğim üzere siyasi-sosyal olaylara duyarlılığı ve analizleriyle iyi bir siyaset adamı,-özellikle 11 Eylül Saldırıları sonrası açtığı "gerçek terörist kim?" tartışmalarıyla iyi bir denemeci kimliği;
"düşük teknolojili terörizm ile yüksek teknolojili terörizm arasında, dinsel fanatiklerin terörizmi ile piyasa fanatiklerinin terörizmi arasında, umutsuzların terörizmi ile güçlülerin terörizmi arasında, ve zincirinden boşalmış psikopatın terörizmi ile soğukkanlı üniformalı profesyonelin terörizmi arasında epey bir ortak nokta vardır. hepsi, insan hayatını hiçe sayma noktasında buluşuyor: kumdan kaleler misali yıkılan ikiz kulelerin altında ölen 5500 yurttaşın katilleri ve dünya gazete ve televizyonlarının ilgisini çekmeyen, çoğu yerli 200.000 guatemalalı'nın katilleri gibi. o guatemalalılar, herhangi bir islam fanatizmine kurban gitmediler, fakat birbirini izleyen birleşik devletler hükümetlerinden "destek, finans ve ilham" alan ölüm mangalarınca öldürüldüler. "
...ve Güney Amerika siyasi tarihi hakkındaki bilgileriyle, iyi bir tarihçi.. Ve daha fazla niteliği bünyesinde barındıran değerli bir kişilik. Bir gün kendisine tarihçi olarak itham edildiğinde, bunu reddedip; “Ben, hatırlama takıntılı bir yazarım, Amerika kıtasının geçmişini hatırlamak, her şeyin ötesinde Latin Amerika’nın; bellek yitimiyle lanetlenmiş toprakların geçmişini.” diyerek şu müthiş sözü söylemiştir: “Aslanlar arasından tarihçi çıkmadığı sürece avcılık tarihi her zaman avcıyı yüceltecektir.”
Yazarın hayatını kısaca yazıp, okuduğum kitaplarından güzel bir kaç metin aktaracaktım fakat yazdıklarıyla beni fazlasıyla memnun eden ve sonrasında kendisi hakkında edindiğim bilgileri aktarıp, böylesine değerli bir yazarı size de tanıtma isteği bir blog yazısı için fazla kaçtı sanırım. Onun için şu son okuduğum ve kendi kurallarımı çiğneyip 2. sefer okumaktan kendimi alamadığım Kucaklaşmanın Kitabı'ndaki altını bastırarak çizdiğim yerleri size bir başka yazı da aktaracağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder